2 Temmuz anısına… Solculara da sağcılara da hedef olmuş aydın: Aziz Nesin… Neden grev kırıcılıkla suçlandı… 90’lardaki meşhur konuşması
Aziz Nesin…
Gerçek adı Mehmet Nusret. Hafızdı. Cübbe giydirildi; başına sarık bağlandı. Kasımpaşa Büyük Cami‘de öğle namazlarından sonra tecvitli Kur’an okudu. Oruç tuttu; Ramazan’da kimi günler tekkede zikire katıldı. Kolay değildi. Ve yıllar sonra o günler hakkında “Çocuk olmuş tek bir günüm yok” dedi.
Hayatı boyunca define arayan babası, II. Abdülhamit hayranıydı. Mustafa Kemal’i sevmezdi, hatta “Kör Kemal” derdi. Ve gün geldi bir adam Mehmet Nusret’in hayatını değiştirdi: Kuvayı Milliyeci Galip Amcası.
Yine yıllar sonra dedi ki: “Galip Amca olmasaydı beni okutup yetiştirmeseydi, ben bugünkü ben olamazdım… Anama ve ona çok borçluyum…”
İLK PARASI 50 KURUŞ
Galip Hoca’yı Gebze’nin Balçık Köyü’ne öğretmen atadığında öğrencisi Mehmet Nusret de Cumhuriyet sayesinde ilk parasını kazandı: 50 kuruş!
O dönem yasalar öyleydi. İmamlar sınavdan geçer ve sınavı veremeyenlerin imamlığı alınırdı. Mehmet Nusret, Kasımpaşa pazar yerinin dibinde bir caminin imamına haftada 50 kuruşa Tevcit ve Arapça öğretmeye başladı.
Sonra… 1924’te İstanbul Süleymaniye’deki devlet okulu Kanuni Sultan Süleyman İptidai Mektebi’ne üçüncü sınıftan başladı. Aslında ressam olmak istedi, annesi ise deniz subayı olmasını. 12 yaşında annesini veremden kaybettiğinde son sözü şuydu: “Oğlum yatılı okuyor, gözlerim açık gitmeyecek”
Ve… Darüşşafaka… Ve… Kuleli Askeri Lisesi… Ve… Mehmet Nusret subay çıktı. Gün geldi Aziz Nesin oldu.
İki büyük hayali daha vardı: Tiyatro kurmak ve orman yapmak…
Günlük tutardı…
Mesela 9 Ağustos 1991 tarihli güncesini Singapur’a giderken uçakta yazdı: “Kimi sevdiğim, hayran olduğum kişilerin eşcinsel olduğunu öğrenince öyle üzülüyorum ki… Daha baştan bunu bilirsem önemi yok, üzülmüyorum, sevgim, saygım sürüyor. Örneğin Çaykovski gibi… Ravel’in, o hayran olduğum Ravel’in eşcinsel olduğunu yeni öğrendim. Öyle üzüldüm ki… Elbet gözümden düşmedi, yine hayranım. Ama ah nasıl üzüldüm. Vara eşcinsel olmasaydı diyecek değilim. Bu çok saçma olurdu. Ama onun da eşcinsel olduğunu baştan beri bilseymişim böyle üzülmezdim”
Üsküdar Cezaevi’nde iken 25 Ekim 1951 tarihli güncesine şunu yazdı: “Şu Balzac, Shakespeare, Bernard Shaw, denen zevata neden dolayı büyük sanatkâr, dahi denildiğini bir türlü anlayamıyorum… Kendi hükümlerimden şüphe etmiyor değilim. Acaba diyorum kendi kendime, ben birtakım kötü ihtiraslarla, bu hakikaten büyük adamları bilinçaltımda kıskanıyor muyum? Bu soruyu yalnız sormuyorum, kendimi adamakıllı yokluyorum da. Katiyen hayır. Ben bunları kıskansam, daha öbürlerini de kıskanmam lazım gelmez mi? Çehov niçin benim için büyük sanatkâr? Zola’yı neden bu kadar fazla seviyorum.”
Hatta… 2 Kasım 1951 tarihli güncesine; “Bu Goethe’nin neden büyük adam olduğunu bir türlü anlayamıyorum” diye yazdı ama 7 Şubat 1987 güncesinde ise bu kez Goethe’yi okuduğu için mutlu olduğunu da.
Yıllar insanın beğenileri değiştirebiliyor bazen.
80 yıl yaşadı. 45 yıl boyunca yazdı. Aydınlığını halka borçlu olduğunu her fırsatta dile getirdi ve borcunu ödemek için çalıştı durdu.
O bir simyacıydı…
Acıları mutluluğa, gözyaşlarını kahkahaya, çaresizliği umuda çevirdi.
Dönemin adamı değildi yani. Haklıya haklı, haksıza haksız demeyi şiar edindi. Yazdıkları yüzünden onlarca kez yargılandı; altı yıl hapis yattı. O kendisinin de dediği gibi; ulusunu, halkını, insanı bütün dünyayı sevmiş olmanın bedelini ödedi, ne ilkti ne de son.
Ön cephedeydi hep, hedefte. Gerçek aydının durması gereken yerde…
Dedim ya halk adamıydı bu yüzden de ne de sağa ne de sola hiç yaranamadı.
İŞÇİ EYLEMLERİ
1970’ler…
Emekçiler ve sermaye şirketleri arasında devam eden sorunların devam ettiği yıllar, toplu iş sözleşmeleri ve sokaklara taşan eylemler…
Ve 70’lerin sonuna doğru çok büyük katılımlı ve uzun süre devam eden bir eylemin sonunda Aziz Nesin “Grev Kırıcı” olarak suçlandı…
Peki, olaylar nasıl gelişti yazayım…
TKP’nin öncülük ettiği sol Aziz Nesin’i nasıl yerden yere vurdu?
VATAN GAZETESİNDEKİ “BÜYÜK GREV” ADLI ÖYKÜ
Aziz Nesin bu öyküsünde işçilerin kandırıldığını, işverenlerin stoklarını tüketmek için işverenlerle işbirliği içinde olan sendika patronları tarafından örgütlendiğini yazdı. Öykü yayınlandıktan sonra da Aziz Nesin ve Maden-İş’in ideolojik olarak benimsediği TKP arasında yine Maden-İş’in sahibi olduğu “Politika” gazetesinde karşılıklı olarak 14 ayrı yazı yayınlandı…
Planlı bir karakter suikastıydı…
Yetmedi aynı gazetede on kişinin imzasıyla bir bildiri de yayınladılar.
Bu öyküden dolayı Aziz Nesin’i Grev Kırıcı ilan eden bu isimlerin başında yine gazete çalışanlarından Barış Pirhasan ve Erdal Alova başı çekti. Ve aralarında Abdülkadir Nuri ve İsmail Uyaroğlu’nun da bulunduğu sekiz kişiye imzalattı.
O dönem “Politika Gazetesi”nin başındaki isim Aydın Engin’di…
AZİZ NESİN SEN NESİN
Bu bildirinin hemen ardından kalemler daha da keskinleşti ve Aziz Nesin için, “polis ajanı”, “emperyalist ajanı” gibi suçlamalar yetmedi hakaret ve küfre varan ithamlardan hiç çekinmediler.
Hatta “Aziz Nesin sen nesin” sloganıyla bir kampanyaya bile çevirdiler…
Gerçi yıllar sonra Barış Pirhasan ve Erdal Alavo Aziz Nesin ile TKP’nin arasındaki sorunları fırsat bilip bunu kullandıklarını da itiraf etmedi değil: “Fırsatı ganimet bilip adamın üzerine saldırdığımız için çok mahcup olduk o yıllar geçince”
90’LARDA HER İMZA GÜNÜ VE KONUŞMASI OLAYLI
Geleyim 90’lara…
En büyük yalnızlık dönemi aslında…
Selman Rüşdi’nin “Şeytan Ayetleri” kitabını tercüme etmesiyle birlikte başladı ve neredeyse her imza günüde, katıldığı her konuşmada linç ve ölüm tehditleriyle karşılaştı.
Onu öldürmek, katletmek isteyen fanatiklerin sayısı okurlarından fazlaydı belki de.
Gene bir bildiri yayınlandı. Bu kez solcular değil fanatik yobazlardı.
“Müslümanlar” diye başladı bu kez.
Başta Aziz Nesin olmak üzere Müslümanlığın kutsal değerlerine hakaret ettikleri sanatçı ve yazarlar hedefe kondu. Bu bir kıyamdır dendi…
Müslümanların Müslümanlıklarını yerine getirmesi çağrısı yaptılar.
Bu kez sloganlar şuydu:
“Şeytan Aziz…”, “Sivas Aziz’e mezar olacak”
Devlet ve Cumhuriyette nasibini aldı, “Kahrolsun Laiklik”, “Yaşasın Şeriat”, Müslüman Türkiye”
Ve… Önce otelin önündeki araçlar ateşe verildi, perdeler tutuşturuldu sonra ve otel yakıldı.
Olaylar sonucunda 33 konuk, 2 otel görevlisi ve 2 saldırgan öldü.
Evet, 2 Temmuz’da Madımak otelinde Başından yaralanan Aziz Nesin’in bedeni hayatta kalsa da kalbi ve ruhu orada öldü…